Varoluşçuluk Temsilcileri Kimlerdir? Felsefenin “Hayatın Anlamı Nerede Satılıyor?” Ekibi
Selam dostlar,
Bugün biraz kafaları bulandırıp biraz da gülümsetelim dedim. Konumuz: Varoluşçuluk temsilcileri. Yani, hayatın anlamı üzerine öyle derin düşünüp öyle kafa yormuş tipler ki, kafeleri ve park banklarını felsefi karargâh olarak kullanmışlar.
Biliyorum, bu isimleri duyunca bazılarınız “Aa evet, lise edebiyat sınavında görmüştüm” diyecek, bazılarınız ise “Bu adamlar mı benim hayata bakışımı mahvetti?” diye düşünecek. Neyse, bir yandan öğrenelim, bir yandan eğlenelim.
---
1. Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Bakışı: “Abi Yol Haritası Var mı?”
Erkek forumdaşlarımızın varoluşçuluğa yaklaşımı genelde şöyle oluyor:
- “Tamam da, bu Sartre dediğin adam ne öneriyor? Bir plan var mı?”
- “Yani ‘varoluş özden önce gelir’ dedin de, bunun Excel tablosu var mı?”
Onlara göre varoluşçuluk, bir proje yönetim süreci gibi ilerlemeli. Bir Gantt şeması çıkarılır, Milestone’lar belirlenir:
1. Anlamsızlık krizi
2. Bireysel seçim
3. Özgürlük sancısı
4. Final raporu: “Hayat böyleymiş.”
Erkek stratejisiyle bakarsak, temsilciler de şu şekilde sıralanıyor:
- Jean-Paul Sartre: Ekip lideri. “Özgürsün, seçim senin” deyip kenara çekilir.
- Albert Camus: Takımın “hadi ama” diyen pragmatisti. “Hayat saçma, ama kalk devam et” mesajını verir.
- Martin Heidegger: Ekibin teknik analisti. Sözlüğü karıştırmadan konuştuğunu anlayan tek kişi kendisi.
- Søren Kierkegaard: Takımın “inanç” departmanı. “Hem özgür ol hem de Tanrı’ya güven” diyerek ikili oynar.
Bu yaklaşımın mizahi tarafı, erkeklerin felsefeyi bile bir “Start-Up” projesi gibi görmesi. Sartre, Camus, Heidegger bir ofiste oturup “Q4 hedeflerimiz: hiçlikten nasıl kâr elde ederiz?” diye tartışıyormuş gibi.
---
2. Kadınların Empatik ve İlişki Odaklı Bakışı: “Peki Kendini Yalnız Hissetti mi?”
Kadın forumdaşlarımız olaya bambaşka bakıyor:
- “Sartre, Simone de Beauvoir’a nasıl davranıyordu?”
- “Camus mutsuz muydu? Ona sarılacak biri var mıydı?”
- “Kierkegaard neden nişanlısını terk etti? Onun kalbi kırıldı mı?”
Onlar için felsefe sadece mantıksal bir sistem değil, aynı zamanda duygusal bir hikâye. Temsilciler, kendi yalnızlıkları ve ilişkileri üzerinden değerlendiriliyor.
Kadın bakış açısıyla temsilciler şöyle görünüyor:
- Jean-Paul Sartre & Simone de Beauvoir: Felsefenin power couple’ı. “Ayrı yaşarız ama ruhen birlikteyiz” modundalar.
- Albert Camus: Yakışıklı, karizmatik, ama “saçma” kelimesini fazla kullanan adam.
- Søren Kierkegaard: Nişanlısını bırakıp felsefeye dalan, sonra da pişman olan romantik kaçak.
- Simone de Beauvoir: Kadın özgürlüğünün bayrağını taşıyan, Sartre’ın da ilham perisi (ve eleştirmeni).
Kadınlar için bu isimler, sadece felsefi fikirleriyle değil, aşkları, dostlukları ve kırılganlıklarıyla da önemli. Çünkü onların gözünde “Hayatın anlamı” eşittir “Kiminle paylaştığın.”
---
3. Ortak Alan: “Hepimiz Zaten Varoluş Krizi Yaşıyoruz”
İşin komik tarafı, erkek stratejisi de kadın empatisi de aynı yere çıkıyor: “Hepimiz boşlukta yüzüyoruz.”
- Erkekler: “O zaman plan yapalım.”
- Kadınlar: “O zaman konuşalım.”
Camus olsa ikisine de “Arkadaşlar, boşuna uğraşmayın, hayat saçma ama limonata yapın” derdi. Sartre ise “Özgürsünüz, seçim sizin” deyip sigarasını yakardı.
Bu noktada forumdaşların ortak krizleri de devreye giriyor:
- Maaş yatmadı → Heidegger: “Zamanın içinde varlık krizi.”
- Sevgili terk etti → Kierkegaard: “İnançla ayakta kal.”
- Elektrik zamlandı → Camus: “Absürd.”
---
4. Forumdaşlara Eğlenceli Sorular
- Sizce Sartre forum üyesi olsaydı, konu başlıklarına “Okumadan yorum yapmayın” yazar mıydı?
- Camus hangi bölümde aktif olurdu? Mizah mı, siyaset mi?
- Heidegger’in mesajlarını anlamak için özel bir çeviri ekibine ihtiyacımız olur muydu?
- Kierkegaard özel mesaj kutusunda sürekli aşk tavsiyesi verir miydi?
- Simone de Beauvoir kadınlar kulübünde “Erkekler neden anlamıyor?” başlığını mı açardı?
---
5. Son Söz ve Davet
Varoluşçuluk temsilcileri dediğimiz bu felsefe tayfası, aslında hepimizin yaşadığı “ben kimim, burada ne yapıyorum” sorularını dillendirmiş insanlar. Kimimiz onların fikirlerinden güç alır, kimimiz ise “daha çok kafam karıştı” der. Ama kabul edelim ki, onlar olmasa forumda tartışacak bir sürü malzememiz eksik olurdu.
Hadi dostlar, top sizde:
- Siz hangi varoluşçuya daha yakın hissediyorsunuz?
- Felsefeyi hayat rehberi olarak mı görürsünüz, yoksa sadece güzel bir beyin sporu mu?
- Ve en önemlisi… Sizce hayat gerçekten saçma mı, yoksa biz mi yanlış okuyoruz?
---
İstersen sana bu yazının devamına, bu temsilcilerin günümüz sosyal medya versiyonlarını da ekleyebilirim, çok komik olur.
Selam dostlar,
Bugün biraz kafaları bulandırıp biraz da gülümsetelim dedim. Konumuz: Varoluşçuluk temsilcileri. Yani, hayatın anlamı üzerine öyle derin düşünüp öyle kafa yormuş tipler ki, kafeleri ve park banklarını felsefi karargâh olarak kullanmışlar.
Biliyorum, bu isimleri duyunca bazılarınız “Aa evet, lise edebiyat sınavında görmüştüm” diyecek, bazılarınız ise “Bu adamlar mı benim hayata bakışımı mahvetti?” diye düşünecek. Neyse, bir yandan öğrenelim, bir yandan eğlenelim.
---
1. Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Bakışı: “Abi Yol Haritası Var mı?”
Erkek forumdaşlarımızın varoluşçuluğa yaklaşımı genelde şöyle oluyor:
- “Tamam da, bu Sartre dediğin adam ne öneriyor? Bir plan var mı?”
- “Yani ‘varoluş özden önce gelir’ dedin de, bunun Excel tablosu var mı?”
Onlara göre varoluşçuluk, bir proje yönetim süreci gibi ilerlemeli. Bir Gantt şeması çıkarılır, Milestone’lar belirlenir:
1. Anlamsızlık krizi
2. Bireysel seçim
3. Özgürlük sancısı
4. Final raporu: “Hayat böyleymiş.”
Erkek stratejisiyle bakarsak, temsilciler de şu şekilde sıralanıyor:
- Jean-Paul Sartre: Ekip lideri. “Özgürsün, seçim senin” deyip kenara çekilir.
- Albert Camus: Takımın “hadi ama” diyen pragmatisti. “Hayat saçma, ama kalk devam et” mesajını verir.
- Martin Heidegger: Ekibin teknik analisti. Sözlüğü karıştırmadan konuştuğunu anlayan tek kişi kendisi.
- Søren Kierkegaard: Takımın “inanç” departmanı. “Hem özgür ol hem de Tanrı’ya güven” diyerek ikili oynar.
Bu yaklaşımın mizahi tarafı, erkeklerin felsefeyi bile bir “Start-Up” projesi gibi görmesi. Sartre, Camus, Heidegger bir ofiste oturup “Q4 hedeflerimiz: hiçlikten nasıl kâr elde ederiz?” diye tartışıyormuş gibi.
---
2. Kadınların Empatik ve İlişki Odaklı Bakışı: “Peki Kendini Yalnız Hissetti mi?”
Kadın forumdaşlarımız olaya bambaşka bakıyor:
- “Sartre, Simone de Beauvoir’a nasıl davranıyordu?”
- “Camus mutsuz muydu? Ona sarılacak biri var mıydı?”
- “Kierkegaard neden nişanlısını terk etti? Onun kalbi kırıldı mı?”
Onlar için felsefe sadece mantıksal bir sistem değil, aynı zamanda duygusal bir hikâye. Temsilciler, kendi yalnızlıkları ve ilişkileri üzerinden değerlendiriliyor.
Kadın bakış açısıyla temsilciler şöyle görünüyor:
- Jean-Paul Sartre & Simone de Beauvoir: Felsefenin power couple’ı. “Ayrı yaşarız ama ruhen birlikteyiz” modundalar.
- Albert Camus: Yakışıklı, karizmatik, ama “saçma” kelimesini fazla kullanan adam.
- Søren Kierkegaard: Nişanlısını bırakıp felsefeye dalan, sonra da pişman olan romantik kaçak.
- Simone de Beauvoir: Kadın özgürlüğünün bayrağını taşıyan, Sartre’ın da ilham perisi (ve eleştirmeni).
Kadınlar için bu isimler, sadece felsefi fikirleriyle değil, aşkları, dostlukları ve kırılganlıklarıyla da önemli. Çünkü onların gözünde “Hayatın anlamı” eşittir “Kiminle paylaştığın.”
---
3. Ortak Alan: “Hepimiz Zaten Varoluş Krizi Yaşıyoruz”
İşin komik tarafı, erkek stratejisi de kadın empatisi de aynı yere çıkıyor: “Hepimiz boşlukta yüzüyoruz.”
- Erkekler: “O zaman plan yapalım.”
- Kadınlar: “O zaman konuşalım.”
Camus olsa ikisine de “Arkadaşlar, boşuna uğraşmayın, hayat saçma ama limonata yapın” derdi. Sartre ise “Özgürsünüz, seçim sizin” deyip sigarasını yakardı.
Bu noktada forumdaşların ortak krizleri de devreye giriyor:
- Maaş yatmadı → Heidegger: “Zamanın içinde varlık krizi.”
- Sevgili terk etti → Kierkegaard: “İnançla ayakta kal.”
- Elektrik zamlandı → Camus: “Absürd.”
---
4. Forumdaşlara Eğlenceli Sorular
- Sizce Sartre forum üyesi olsaydı, konu başlıklarına “Okumadan yorum yapmayın” yazar mıydı?
- Camus hangi bölümde aktif olurdu? Mizah mı, siyaset mi?
- Heidegger’in mesajlarını anlamak için özel bir çeviri ekibine ihtiyacımız olur muydu?
- Kierkegaard özel mesaj kutusunda sürekli aşk tavsiyesi verir miydi?
- Simone de Beauvoir kadınlar kulübünde “Erkekler neden anlamıyor?” başlığını mı açardı?
---
5. Son Söz ve Davet
Varoluşçuluk temsilcileri dediğimiz bu felsefe tayfası, aslında hepimizin yaşadığı “ben kimim, burada ne yapıyorum” sorularını dillendirmiş insanlar. Kimimiz onların fikirlerinden güç alır, kimimiz ise “daha çok kafam karıştı” der. Ama kabul edelim ki, onlar olmasa forumda tartışacak bir sürü malzememiz eksik olurdu.
Hadi dostlar, top sizde:
- Siz hangi varoluşçuya daha yakın hissediyorsunuz?
- Felsefeyi hayat rehberi olarak mı görürsünüz, yoksa sadece güzel bir beyin sporu mu?
- Ve en önemlisi… Sizce hayat gerçekten saçma mı, yoksa biz mi yanlış okuyoruz?
---
İstersen sana bu yazının devamına, bu temsilcilerin günümüz sosyal medya versiyonlarını da ekleyebilirim, çok komik olur.