Osmanlının ilk vergisi nedir ?

Duru

New member
“Osmanlı’nın İlk Vergisi” – Bir Köyden İmparatorluğa Uzanan Hikâye

Selam dostlar, bugün sizlerle tarih kitaplarının satır aralarında kalmış bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. “Osmanlı’nın ilk vergisi nedir?” diye sormuştum bir gün dedeme. O da bana gözlerini uzaklara dikip, “Bu sadece para meselesi değildir evlat,” demişti. “İlk vergi, bir devletin halkıyla kurduğu ilk bağdır.” İşte o söz, beni yıllardır düşündürür.

Bu hikâye, o bağın nasıl kurulduğunun, insanların bu yeni düzene nasıl tepki verdiğinin hikâyesi. Hem stratejiyle, hem duyguyla örülmüş bir Osmanlı köyünden küçük bir kesit…

I. Bölüm: Köyde Fısıltılar – “Yasa Geliyor”

Yıl 1326. Bursa yeni fethedilmiş, Osman Gazi’nin ardından Orhan Bey tahta oturmuştu. Henüz imparatorluk denecek kadar büyük değillerdi ama bir düzen kurulmak zorundaydı. Dağ köylerinden biri olan Göktaş köyünde o sabah, herkes aynı dedikoduyu konuşuyordu:

> “Devlet artık halktan pay isteyecekmiş. Herkes kazancının bir kısmını verecekmiş.”

Köyün ileri geleni, yaşlı Ali Dede, harman yerinde topluluğa seslendi:

> “Evlatlar, bu ‘vergi’ dedikleri şey korkulacak bir şey değildir. Beyimiz, halkın düzen içinde yaşaması için bunu koymuş. Devlet olacaksa, bir bedel ödeyeceğiz elbet.”

Erkekler arasında bir uğultu yayıldı. Mehmet, genç bir çiftçi, elindeki sabanı toprağa vurdu:

> “Ama dede, biz zaten alın terimizle zor geçiniyoruz. Devlet bizi koruyacaksa, önce bunu göstermeli.”

Bu söz, o dönemin erkek bakışını yansıtıyordu: stratejik, şartlı ve sonuç odaklı. Erkekler için mesele duygusal değil, denge ve adalet meselesiydi. “Vergi” bir zorunluluktan çok, bir anlaşma olmalıydı.

II. Bölüm: Kadınların Fısıltısı – “Paylaşmak da Bir Duadır”

O sırada köyün kadınları çamaşır başında konuşuyordu. Mehmet’in eşi Zeynep, diğer kadınlara dönüp dedi ki:

> “Ben bu vergiyi kötüye yormam. Beyimiz bizim için asker besleyecek, yollar yaptıracak. Biz pay vermezsek, bu düzen nasıl yürüyecek?”

Fatma Ana, yaşlı ama bilgeliğiyle köyün herkesçe saygı duyulan kadınıydı. Elindeki bezleri sıkarak gülümsedi:

> “Evlatlar, erkekler hesabı akılla yapar, biz kalple. Devletin de kalbi halktır. Eğer biz razı olursak, bereket eksilmez.”

Kadınların bu empatik yaklaşımı, köydeki havayı yumuşattı. Onlar için vergi sadece ekonomik bir yük değil, topluluğun bütünlüğünü koruyan bir paylaşımdı.

III. Bölüm: İlk Vergi – Bac, Aşar ve Adalet

Osmanlı tarihine baktığımızda, ilk vergi olarak genellikle “bac” kabul edilir. Bu vergi, pazarlarda yapılan ticaretten alınan küçük bir paydı. Yani, bir tür pazar vergisiydi.

Ayrıca “aşar”, yani ürünün onda biri oranında alınan tarımsal vergi de kısa sürede sistemin parçası haline geldi.

Köyde ilk toplanan vergi de “aşar”dı. Tarladan toplanan buğdayın on çuvalından biri devlet için ayrıldı. O gün Mehmet, çuvalı devlete teslim ederken kaşlarını çatmıştı. Ama yanındaki Zeynep gülümseyerek elini tutup fısıldadı:

> “Belki bugün çuval eksildi ama huzur arttı.”

Bu sahne, köyün içindeki iki farklı dünya görüşünü temsil ediyordu. Erkekler verginin sistemsel adaletini, kadınlar ise toplumsal dayanışmasını görüyordu.

IV. Bölüm: Devletin Kalbi – Orhan Bey’in Kararı

O sıralarda Orhan Bey de Bursa’daki divanda aynı konuyu tartışıyordu. Yanındaki vezirlerden biri, “Beyim, halk vergiden hoşnutsuzdur,” dediğinde, Orhan Bey’in cevabı tarihe geçecek cinstendi:

> “Eğer halk vergiyi yük bilirse, devlet de onları taşımakta zorlanır. Ama halk onu adaletin sembolü bilirse, bu topraklarda kıtlık olmaz.”

Orhan Bey, verginin yalnızca para değil, güven olduğunu anlamıştı. Bu nedenle, alınan verginin bir kısmını köprü yapımına, bir kısmını yetimlerin bakımına ayırdı. Bu karar, Osmanlı’nın erken döneminde bile ekonomik düzen ile toplumsal vicdanın birlikte yürüdüğünü gösterdi.

V. Bölüm: Köyde Barış – Erkeklerin Akılcı, Kadınların Şefkatli Denge Oyunu

Aylar geçti. Köydeki düzen yavaş yavaş oturdu. Mehmet, başta öfkeliyken şimdi köy meydanına yapılan yeni su kuyusuna bakarken içten bir memnuniyet duyuyordu.

Bir akşam evinde Zeynep’e dönüp şöyle dedi:

> “Demek ki devlet dediğin, sadece alan değil, veren de olabiliyormuş.”

Zeynep gülümsedi:

> “O zaman hepimiz biraz ‘devlet’ olmalıyız. Birbirimizin yükünü alırsak, bereket eksilmez.”

Bu cümle, hikâyenin kalbiydi. Kadınların ilişki ve dayanışma odaklı bakışı, erkeklerin sistem ve düzen odaklı düşüncesiyle birleşince köyde gerçek bir denge doğmuştu.

Forumda bu noktada genellikle şu tür tartışmalar başlar:

– “Vergi mi devleti güçlü yapar, yoksa halkın rızası mı?”

– “Kadınların paylaşım anlayışı olmadan adil bir ekonomi kurulabilir mi?”

– “Bugünün vergileri, halkın gözünde hâlâ adalet sembolü mü, yoksa yük mü?”

VI. Bölüm: Geleceğe Bir Miras

Osmanlı’da vergi sistemi zamanla çok gelişti. “İltizam”, “cizye”, “öşür” gibi farklı vergi türleri ortaya çıktı ama hepsi o ilk köydeki küçük “aşar”la başladı.

Bir devletin ilk vergisi, aslında halkla yapılan ilk sözleşmedir. Bir taraf “koruyacağım” der, diğeri “katkı sağlayacağım.”

O günlerde Zeynep’in torunları, Mehmet’in çocukları artık büyük şehirlerdeydi. Vergi toplamak artık bir sistem haline gelmişti ama halkın hafızasında hep şu söz kalmıştı:

> “Bir çuval buğday eksildiğinde, bir ülke kuruldu.”

VII. Bölüm: Forumun Sonunda Düşündüren Sorular

– İlk vergi bir zorunluluk muydu, yoksa halkın devlete verdiği bir onay mıydı?

– Osmanlı’daki “adaletli vergi” anlayışı günümüz toplumlarında hâlâ geçerli mi?

– Kadınların empatik, erkeklerin stratejik yaklaşımları bugünkü ekonomik karar alma süreçlerinde nasıl bir rol oynuyor?

– Zeynep’in dediği gibi, hepimiz biraz “devlet” olsaydık, paylaşım adaleti bugünkünden farklı olur muydu?

Sonuç: Vergi Bir Bedel Değil, Bir Bağdır

Osmanlı’nın ilk vergisi olan “aşar” veya “bac”, yalnızca ekonomik bir karar değildi. Bu, halkla devlet arasındaki ilk toplumsal sözleşmeydi.

Bir taraf akıl, strateji ve düzeni temsil ediyordu; diğeri kalp, empati ve dayanışmayı. Bu iki yaklaşım birleştiğinde, Osmanlı sadece bir devlet değil, bir medeniyet kurdu.

Belki de bugün hâlâ o köydeki insanların söylediği gibi düşünmek gerekiyor:

> “Vergi, yalnızca almak değil; bir arada yaşamanın bedeli değil, onurudur.”

Forumda siz ne düşünüyorsunuz? Devletle halk arasındaki ilk buğday çuvalı, gerçekten bir yük müydü, yoksa bir bağın başlangıcı mı?
 
Üst